top of page

ressam bir anne ve ressam bir oğul: fahrelnissa zeid & nejad devrim

- 2. bölüm

words  by esra

photos by istanbul modern

Fahrelnisa Zeid'in kendisi gibi ressam olan oğlu Nejad Devrim, 1 Temmuz 1923'de İstanbul'da doğar. Ortaöğrenimini İstanbul Galatasaray Lisesi'nde tamamlar ve 1942'de Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girerek Bedri Rahmi Eyüboğlu, Zeki Kocamemi, Nurullah Berk ve Léopold Lévy'nin öğrencisi olur. Akademideki eğitimi sırasında bireysel gelişimi için ruhunun peşindeki arayışına devam ederken sonraki sanat yaşamında etkilerini göreceği Bizans, Osmanlı ve Soyut İslam sanatlarına merak salar. Yine aynı dönemde "Yeniler Grubu"nun kurucu üyeleri arasında yer alır. 1946'da burslu olarak gittiği Paris'e yerleşir ve olağanüstü bir hızla yükselerek çok geçmeden Gertrude Stein’ın evinde düzenlediği "salon" toplantılarına davet edilen genç sanatçılardan biri olur. İlk kişisel sergisini 24 yaşındayken Allard Galerisi'nde açar.

Annesi Fahrelnisa'nın, oğlunun Avrupa art sahnesindeki başarılarına tepkisi nasıl olmuştu? Söylentilere bakılırsa iyi değil. Nejad Devrim'in eşi Maria Devrim, Fahrelnissa'nın oğlunun sanatsal başarısını kıskandığını iddia ediyor.  

Çok defa Salon de Mai (Mayıs Salonu) ve Salon de Réalités Nouvelles (Yeni Gerçekler) sergilerine katılır. Nejad, 1950’de New York'ta Leo Castelli’nin “Young Painters in the US and France" (Amerika ve Fransa’daki Genç Ressamlar) adındaki sergisi için eserlerini seçtiği “Paris Okulu” ressamları arasında yer alır. Sonraki zamanda Nejad’ın eserleri, her yıl düzenli olarak açılan Galerie Charpentier’deki Paris Okulu sergilerinde izlenir.

Nejad Devrim, çeşitli kentlerde araştırmalar yapar ve 1950'ye kadar bir süre Chartres Katedrali'nin vitraylarını, Ravenna kentindeki kiliselerin mozaiklerini inceler, İtalyan primitiflerin etkisinde kalır. Sanatının ilk yıllarında figüratif resimler yapan ve 1950'lerin başında soyut anlayışa yönelen sanatçı, geliştirdiği özgün tarzında bir dönem siyah-beyaz renkler de kullanır. 1952'de geometrik resme karşı çıkan bir grup Avrupalı sanatçıyla Salon d'Octobre'u kurduysa da salonun geometrik resme duyduğu tepki giderek Gerçek Üstücülük'e dönüşünce bu gruptan ayrılır.

1960'dan sonra soyut dışavurumculuğu temel alır ve daha yumuşak bir anlayış benimseyip gittikçe çizgiden uzaklaşarak lirik, soyut, yuvarlak fırça vuruşlarıyla lekeci bir üslupta çalışır. 1980'lere kadar olan bazı resimlerinde kaligrafik imge ve ögeler tekrar görünmektedir. 1952 yılında Polonyalı Maria Tarlowska ile evlenir ve 1959'da Polonya'ya giderler. Burada soyut ve yarı-soyut resimler yaptığı ve Polonyalı adını verdiği bir seri oluşturur.  1960 yılında birlikte Rusya ve ardından Çin'e giderler burada "Çin İzlenimleri" adını verdiği bir suluboya serisi resmeder. 

İlk evliliği sona erdikten sonra bile Nejad, Polonya'yı 1969 yılında tekrar ziyaret etti ve burada ikinci eşi Janina ile tanıştı ve Nowy Sacz'a yerleştiler. Bundan sonra da seyahat etmeye ve farklı mekanlar ve manzaralardan ilham almaya devam etti. 1995 yılında Nowy Sacz'da hayata gözlerini yumdu. Nejad Devrim, Türk Modern Soyut Resim sahnesinin en büyük ressamlarından biri olmasının yanında bu hareketin dünya çapındaki en önemli temsilcilerinden biridir. Adı, Michel Seuphor'un Soyut Resim Sözlüğü'nde yerini almıştır. Eserleri ise hala dünya çağında sergilenmeye devam ediyor. 

Bugün kimse annesi Fahrelnissa'nın oğlunun sanatsal başarısını gerçekten kıskanıp kıskanmadığı konusunda emin olamaz. Ne olursa olsun Nejad Devrim'in resimlerinin kıskanılacak kadar güzel oldukları bir gerçek. Belki de bu rekabet annesinin boşanması neden omuştu veya anne oğul arasında yeniden iletişim kurma yoluydu. Kim bilir?  

Fahrelnissa'nın İzzet Melih Devrim'le olan evliliği sadece beş yıl sürer. Türkiye'nin örnek çifti olarak hem sanat dünyasında hem de diplomatik çevrelerde toplantılara katılırlar. Resim öğrenimi için Paris'te Ranson Akademisi'ne yazılan Fahrelnisa, Türkiye'de de Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail atölyesine devam eder. Peki ressamın ünlü "Prenses" lakabı nereden geliyor ve bu "Prens" ne zaman Fahrelnissa'nın hayatına giriyor? Eşiyle seyahate gittiği Avrupa şehirleri kendisine farklı ufuklar açar. Diplomatik davetlerden birinde Fahrelnisa, Irak'ın Ankara Büyükelçisi Prens Emir Zeid el Hüseyin ile tanıştığında İzzet Melih'ten henüz ayrılmamıştır. Bir süre sonra boşanarak Emir'le evlenir ve böylece bir kral ailesine gelin olarak "prenses" unvanını kazanır. Ürdün Kralı Hüseyin'in büyük amcası olan Emir Zeyd, Ürdün kralı Abdullah ile Irak Kralı Faysal’ın kardeşidir. Fahrelnisa ve Emir Zeid’in bu evlilikten halen Ürdün'de yaşayan Raad adında bir oğulları olur. 

Fahrelnissa'nın Zeid soyadını ve Prenses lakabını alışı işte böyle olur. Eşinin görevi nedeniyle Türkiye'den ayrılan sanatçı, böylece fırtına gibi sürecek bir hayata adım atar. Kraliçe Elizabeth ve Hitler gibi dönemin ünlü simalarıyla aynı ortamlarda bulunur. Resim kariyerini Avrupa'nın çeşitli kentlerinde sürdürür ve İlk kişisel sergisini 1944 yılında İstanbul'da kendi evinde açar. Bu sergiyi Paris, Londra, New York, Brüksel gibi kentlerde açtığı onlarca sergi takip eder. Fahrelnisa'nın ve o sıralarda Irak’ın Londra Büyükelçisi olan eşi Emir Zeid'in sergiler, davetler, seyahatler şeklinde süren şaaşalı hayatı, Bağdat’ta bir ihtilalden sonra değişir. Kral, yakınları ve başbakan öldürülürken o sırada Bağdat'ta olmadığı için ailesiyle birlikte mutlak bir ölümden kurtulan Emir Zeid, Bağdat'taki ayaklanma üzerine hükümet görevine son verince bir anda Londra'da her şeyini kaybeder.

Hükumetin ortadan kalkmasıyla Prens Emir, işini ve Londra'daki şaşaalı hayatını da kaybeder. Daha mutevazı bir hayat yaşamaya başlarlar. Fahrelnissa artık sıradan ev işlerini de yapmak zorundadır. Böyle bir hayat yaşayacakları ikisinin de aklının ucundan geçmediğini belirtmeye gerek yok. Doğal olarak bocalarlar. Fahrelnissa Zeid, elliyedi yaşındayken hayatında ilk defa yemek pişirir. Bu yaşam tarzına alışmaya çalışırken de resim yapmaya ara verir. Ancak resme olan tutkusu o kadar güçlüdür ki resmedecek bir kanvas bulamadığında pişirdiği hindi ve tavukların kemiklerini boyamaya başlar. Sonrasında bu heykeller her açıdan görülebilmesi için motorlu dönen tablalar üzerinde sergilenir. 1960'ların ortasındayken portreler yapmaya başlar. 1969'da Prensle birlikte Londra'dan Paris'e taşınmaya karar verirler ancak bir yıl sonra Prens hayata gözlrini yumar. Yalnızlığa daha fazla dayanamayan Fahrelnissa, oğlu Raad'ın çalıştığı Amman, Ürdün'e taşınır.

Hayatının bu noktasına kadar harika soyutlar, portreler resmetmiş ve ilgi çekici heykeller üretmişti ama Amman'daki hayatında başardıkları belki de şu ana kadar yaptıklarından daha olağanüstüdür denilebilir. Bu saatten sonra eğer münzevi ve kendi halinde bir hayat yaşasaydı kimse Fahrelnissa'yı garipsemezdi ama Fahrelnissa hayatının devamını yaşadığı şehri bir sanat merkezine dönüştürmeye adadı. Yeni bir sosyal ve sanatsal bir çevre kurdu, kendi adının verildiği bir sanat merkezi açtı ve portreler yapmaya devam etti. Kızı Fahrelnissa'nın bu dönemini "hayatının en üretici ve ödüllendirici dönemi" olarak tanımlıyor. 1991'deki ölümünden sonra hükumet Ürdün'de milli yas ilan etti. Büyük bir kalabalığın katıldığı cenaze töreninin ardından El-Rağadan Sarayı Kraliyet Mezarlığına defnedildi.

Türk resim sanatının çağdaş temsilcileri arasında özel bir yere sahip olan Fahrelnisa Zeid'in çağdaş resme yapmış olduğu katkılar, mistik esinlenmeleri ile çizdiği özgün ve şaşırtıcı çizgilerinde gizlidir. Eserlerinde modernizm ve kaynağını Doğu'dan alan lirizmle romantizmi birleştiren ve titreşimli renkler kullanarak yaptığı soyut kompozisyonlarla beraber son dönemindeki portreleri ile tanınan sanatçının kendi yaşamını anlatan bir de kitabı vardır. Sıra dışı yaşantısını resimlerinden birinin arkasına yazdığı bir cümleyle özetler: "Hayat bana serenadını çaldı ve ben de ona uygun dans ettim.” 

bottom of page